28 Aralık 2010 Salı

Kadın Yazar-Kadın Kızar

        Kadın ve erkek olmanın farklı kodlamaları var zihnimizde,farklı duygusal devinimleri kalbimizde.Eşitlemenin eksiltmek olacağı fikri daha doğru sanki.Birbirinden farklı üstünlükleri farklı handikapları olan iki şeyi eşitlemeye çalışmak onları eksiltmek değil midir?Her ikisini kendi içinde kabul edip anlamaya çalışmak zenginlik değil midir?

         Her yıl bir kez seyahate çıkmalı insan,ama öyle çoluk çocuk ailece değil,onları sevmemekten de değil,sadece içine yürüyebilmek için yalnız çıkmalı insan diyordu bir kadın yazar.Kadın yazar dediğimi duysa belki kızar.Öyle ya erkek yazar diye belirtiliyor mu,ya yazardır bir insan ya da başka bir şey, kadın ya da erkek değil.Ama böyle bir cümleyi bir kadından başka kim yazar?Bir erkek için her yıl seyahate çıkmalı insan demek yeterlidir.Zaten yalnız bir iç yürüyüştür yapmak istediği.Öyle çoluk çocuğunu toparlamayı,geride bırakmayı düşünür,onları sevip sevmemekle ilgili iç hesaplaşmalara girer mi bir erkek..

         Bedenimizi rahat taşıyamıyoruz,kamusal alanda dar kalıplara sıkıştırıyoruz kendimizi diyordu aynı kadın yazar.Avrupa dan,Paris ten dem vuruyor,o kısacık elbiseleriyle gecenin içinde bir sokaktan geçebilen mutlu ve özgür kadınları resmediyordu.Sokaklarımıza özgürlük ne zaman gelecek diyordu.Bedenimizi rahat taşıyamıyoruz,utanıyoruz cinsel kimliğimizden diyen bir erkek düşünmek zor.Aynı kadın yazarın biraz sonra tasavvufi bir iç yaşam özleminden,biraz sonra da bir erkek yerine düşünüp cinsel tercih özgürlüğünden dem vurması aynı kitabının içinde,kolay kolay bir erkekte görülebilecek fırtınalar mıdır?Erkekte bir fırtına varsa,kadında bin fırtına var.Duyum ve algı kanalı ağı böyle çünkü..Kalem farkında ,kadın neden değil?

        Ya şefkat,merhamet,fedakarlık bir kadının kalemiyle akmaz mı kalpten kağıda.Ya mukavemet ,metanet, cesaret coşmaz mı bir erkeğin kalemiyle daha fazla?Her yazıda biraz da sahibini okumaz mıyız,kainata bakınca  sahibini anlamaz mıyız.Şifrelerimizi çözmek için yazmalıyız ve daha çok okumalıyız,kendimizi...Kaçmadan kendimizden..Erkek gibi kadın olmaya öykünmeden,kadın gibi erkek olarak algılanmaktan utanmadan..Kadınsak kadınızdır,erkeksek erkek...Yazmalıyız,okumalıyız,çünkü insanız...

      

Başlarken

     Belki bir rüyayla başladı her şey.Öncesine ve sonrasına fısıldanan mübarek isimle.Modern hayatın kalabalık ve şeyleştirici etkisiyle anlayamadığımız ayanı sabitenin hayatımıza düşme şekli olamaz mı rüya?O bir türlü anlatamadığımız resim,öyle ama böyle değil,sanki sen ama sen değil...Yanıp sönen ışıklar gibi eşya.Gözünü kapatıp kabuğuna çekilince ve kabuğundan sessizce ayrılıp çok uzaklara gidiverince ruh,bulduğu hal...Düş de güzel kelime ama rüya başka,göze ithafı var,görülesi şey,görünen şey,rü yetten payı var...
    Belki bir rüyayla başladı her şey.Bir rüya sonrası kalbinizi tutamaz oldunuz.Belki bir rüyada aşık oldunuz.Züleyha gibi,Yusuf un yüzünü ilk rüyada gördünüz,anlatamadınız ama gördünüz..Belki bir rüyaya aşık oldunuz,onun için tüm uyumalarınız,yorgunluktan değil.Hülyalı bir ışıkla taşıdınız kalbinizi elinizde..Kalbinizi bir rüyada gördünüz kristalleşmiş belki,belki lal...
   Belki bir rüyayla başladı her şey.Yıllarca anlamsız bulduğunuz isminizi ansız buldunuz benimsediniz,yerinizi yersiz buldunuz genişlediniz,kendinizi yalnız buldunuz özgürleştirdiniz.Rüya zamansız,mekansız ve ıssızdı çünkü..Arayıp durduğunuz mağara gibi...
   Belki bir rüyayla başladı her şey.Belki her şey zaten bir rüyaydı...